İstanbul’un kalbinin, Taksim Meydanı’nın hemen yanı başındaki Surp Agop Ermeni Mezarlığı ve Kilisesi arazisinin hikâyesi, Cumhuriyet Türkiyesi’nin gayrimüslimlere yönelik politikalarının en açık şekilde cisimleştiği tarihi bir olaydır. Ta Kanuni Sultan Süleyman zamanında Ermeni toplumunun mülkiyetine geçen ve yüzyıllar boyunca da öyle kalan bu arazi, 1930’lu ve 40’lı yıllarda önce devletin (yargının) hukuksuz kararlarıyla yerel yönetime, ardından da satış yoluyla özel sektöre geçmişti. Bu süreçte bürokrasi ve devletlû entelektüeller önemli roller oynayarak göz göre göre gerçekleşen bu gasptan kendi paylarını almıştı. Tüm bu yönleriyle, sadece Surp Agop Mezarlığı ve Kilisesi’ne el konulma sürecini dahi incelemek, devlet/yerel yönetim, entelektüeller ve özel sektörden oluşan bir sacayağının, gayrimüslimlere yönelik baskıcı ve ayrımcı pratiklerin, onlardan Türk ve Müslümanlara yapılan mülkiyet ve sermaye transferinin doğrudan faili olduğunu ortaya koyan mükemmel bir örnek sunar.
Konu son dönemlerde, Gezi Parkı’nın mülkiyetinin İstanbul Belediyesi’nden alınarak Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne, oradan da arazi Ermeni toplumundan alınırken başvurulan bir yöntemle Sultan Beyazıt-ı Veli Vakfı’na devredilmesiyle gündeme gelmişti. Tamar Nalcı ve Emre Can Dağlıoğlu Surp Agop arazisi süreci 2011’de Agos için kaleme aldıkları bir makaleyle bütün yönleriyle incelemişti. Aras Yayıncılık yayın yönetmeni Rober Koptaş, bugün üzerinde TRT İstanbul Radyo Binası, Hyatt Regency ve Divan otelleriyle Hilton Oteli’nin giriş bölümü bulunan bu alanın nasıl el değiştirdiğinin öyküsünü Tamar Nalcı ve Emre Can Dağlıoğlu’na soracak.
Etkinliği buradan veya Yesayan Salonu Youtube kanalından izleyebilirsiniz.